Miryokefalon Savaşı, 17 Eylül 1176 da Anadolu Selçuklu Devleti ile Bizans İmparatorluğu arasında, Denizli Düzbel mevki civarında gerçekleşmiş, Anadolu Selçuklu Devletinin kazandığı bu savaşla Türklerin Anadolu’daki hakimiyetleri kesinleşmiştir.
Miryokefalon Savaşı Öncesi Tarafların Durumu
1071 yılında Malazgirt Savaşıyla Anadolu’ya giren Selçuklu Devleti, zamanla Bizans’ın sahip çıkamadığı Anadolu coğrafyası üzerinde genişleyerek Bizans’ın Anadolu üzerindeki hâkimiyetini ortadan kaldırmıştı. Bizans, aldığı mağlubiyetlere rağmen Anadolu’dan vazgeçmek istemiyor, Selçuklular ile mücadele etmeye devam ediyordu. Selçuklu Devleti ise Bizans’ın hâkimiyetine son vermesine rağmen Anadolu içlerindeki güçlü beyliklerle mücadele etmekte ve Türk Yurdu haline gelen Anadolu’yu kendi otoritesi altında toplamaya çalışmaktaydı.
Selçuklu Devleti, 1170’li yıllara gelindiğinde Anadolu içlerindeki bağımsız hareket eden beyliklerle mücadele içerisindeydi. Musul ve Kerkük’te hâkimiyetini ilan eden Atabeg Nurettin Mahmut Zengi de mücadele ettiği bağımsız atabeyliklerden biriydi. Zengi Atabeyliği’nin lideri Nurettin Mahmut Zengi’nin 1174 yılında vefat etmesi üzerine Selçuklular önemli bir rakibinden kurtulmuş oldular. Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan, bu stratejik gelişmenin ardından Sivas ve Tokat bölgelerinin hâkimi olan Danişmendli Beyliği’ni de ortadan kaldırarak Doğu Anadolu üzerindeki hâkimiyetini güçlendirdi.
Zengi Hanedanının Suriye ve Musul hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud Zengi'nin ölümü üzerine (1174), büyük bir rakipten kurtulan II. Kılıç Arslan, ertesi yıl, Sivas ve Tokat bölgelerine hâkim olan Danişmendli Beyliğine de son verdi. Zengi’nin ölümü, Selçukluların olduğu kadar Bizanslıların da işine yaramıştı. Bizans İmparatoru Manuel Komenos, güçlü bir atabey olan Zengi’nin ölümü üzerine Haçlılardan yardım isteyerek Anadolu’dan geçen yolların güvenlik altına alınacağını taahhüt etti. Amacı önce Selçukluları mağlup edip sonrasında Zengi’nin ölümü ile boşalan otorite boşluğundan faydalanıp Antakya’ya ulaşmaktı.
Selçuklu Devleti, 1170’li yıllara gelindiğinde Anadolu içlerindeki bağımsız hareket eden beyliklerle mücadele içerisindeydi. Musul ve Kerkük’te hâkimiyetini ilan eden Atabeg Nurettin Mahmut Zengi de mücadele ettiği bağımsız atabeyliklerden biriydi. Zengi Atabeyliği’nin lideri Nurettin Mahmut Zengi’nin 1174 yılında vefat etmesi üzerine Selçuklular önemli bir rakibinden kurtulmuş oldular. Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan, bu stratejik gelişmenin ardından Sivas ve Tokat bölgelerinin hâkimi olan Danişmendli Beyliği’ni de ortadan kaldırarak Doğu Anadolu üzerindeki hâkimiyetini güçlendirdi.
Zengi Hanedanının Suriye ve Musul hükümdarı Atabeg Nureddin Mahmud Zengi'nin ölümü üzerine (1174), büyük bir rakipten kurtulan II. Kılıç Arslan, ertesi yıl, Sivas ve Tokat bölgelerine hâkim olan Danişmendli Beyliğine de son verdi. Zengi’nin ölümü, Selçukluların olduğu kadar Bizanslıların da işine yaramıştı. Bizans İmparatoru Manuel Komenos, güçlü bir atabey olan Zengi’nin ölümü üzerine Haçlılardan yardım isteyerek Anadolu’dan geçen yolların güvenlik altına alınacağını taahhüt etti. Amacı önce Selçukluları mağlup edip sonrasında Zengi’nin ölümü ile boşalan otorite boşluğundan faydalanıp Antakya’ya ulaşmaktı.
Miryokefalon Savaşının Gelişimi
Bu tarihlerde Selçuklular, yoğun Türkmen göçleriyle Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit bölgelerini Türkleştirmekteydi. Bizans İmparatoru Manuel, hem Zengi Atabeyliğinin hâkimiyet sağladığı topraklarda hâkimiyet kurabilmek hem de Selçukluların ilerleyişini engellemek ve kaybettiği toprakları yeniden kazanmak amacıyla güçlü bir ordu ile taarruza hazırlanmaya başladı. Bizans’ın bu hazırlığından haberdar olan 2. Kılıç Arslan, Manuel’e, elçi göndererek daha önce yapılmış olan barış antlaşmasının yenilenmesini önerdi. İmparator Manuel, barışın yenilenmesi için Türkmen akınlarının durdurulmasını ve Bizans’a sığınan Danişmendlilerin emiri Zünnun ile şehzade Şahinşah’ın yönetiminde bulunan toprakların Bizans’a bırakılmasını şart koştu. Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan, bu teklifi kabul etmeyerek süvari güçleriyle Denizli’ye taarruz ederek Bizans’a ait şehirleri tahrip etti. Bizans İmparator Manuel ise, kendisine sığınan Danişmendli beyi Zünnun ve Şahinşah’ı, Selçukluların üzerinde baskı kurması ve ikinci bir cephe oluşturması için Anadolu’ya göndermeye teşebbüs etti. 2. Kılıç Arslan, bu teşebbüsü haber alınca stratejik önlemler alarak bu çabayı boşa çıkarttı. Anadolu’ya hareket eden Zünnun ve Şahinşah da Bizans’a geri dönmek zorunda kaldılar.
2. Kılıç Arslan, son gelişmeler üzerine Bizans’a ikinci kez elçi göndererek barış önerisinde bulundu. Manuel, bu barış teklifini de reddederek komutanı ve amcasının oğlu Andronikos Vatatzes’i, ordusuyla birlikte Amasya’ya Selçuklu ordusunun üzerine taarruza gönderdi. Kendiside Frank, Peçenek, Macar ve Sırp güçlerinden oluşturduğu ordusu ile Konya’ya doğru yöneldi. Selçuklu savunma birlikleri, Amasya’ya doğru ilerleyen Andronikos’un ordusu ile Niksar civarında karşı karşıya geldiler. Selçuklu savunma birlikleri, Bizans ordusunu durdurup Andronikos’u da savaşta öldürdüler. Konya’ya doğru ilerleyen Manuel’in ordusu ise Konya’yı zaptettikten sonra Denizli’ye doğru ilerlediler. Buradan da Eskişehir’i geçerek Akdağ bölgesine ulaştılar. Bizans Ordusu, oldukça kalabalıktı ve beraberinde taşıdıkları yükler sebebiyle yavaş ilerlemek zorunda kalıyordu. Bunun yanında, Akdağ civarı da Selçuklular tarafından tahrip edilmişti. Bizans ordusunun geçebileceği tek yol, Miryokefalon Kalesinin yakınlarındaki sarp ve dar bir geçitti. Selçuklular da Bizans Ordusunu burada karşılamak için hazırlık yapmışlardı.
2. Kılıç Arslan, son gelişmeler üzerine Bizans’a ikinci kez elçi göndererek barış önerisinde bulundu. Manuel, bu barış teklifini de reddederek komutanı ve amcasının oğlu Andronikos Vatatzes’i, ordusuyla birlikte Amasya’ya Selçuklu ordusunun üzerine taarruza gönderdi. Kendiside Frank, Peçenek, Macar ve Sırp güçlerinden oluşturduğu ordusu ile Konya’ya doğru yöneldi. Selçuklu savunma birlikleri, Amasya’ya doğru ilerleyen Andronikos’un ordusu ile Niksar civarında karşı karşıya geldiler. Selçuklu savunma birlikleri, Bizans ordusunu durdurup Andronikos’u da savaşta öldürdüler. Konya’ya doğru ilerleyen Manuel’in ordusu ise Konya’yı zaptettikten sonra Denizli’ye doğru ilerlediler. Buradan da Eskişehir’i geçerek Akdağ bölgesine ulaştılar. Bizans Ordusu, oldukça kalabalıktı ve beraberinde taşıdıkları yükler sebebiyle yavaş ilerlemek zorunda kalıyordu. Bunun yanında, Akdağ civarı da Selçuklular tarafından tahrip edilmişti. Bizans ordusunun geçebileceği tek yol, Miryokefalon Kalesinin yakınlarındaki sarp ve dar bir geçitti. Selçuklular da Bizans Ordusunu burada karşılamak için hazırlık yapmışlardı.
Miryokefalon Savaşının Tezahürü
Bizans Ordusu, yaklaşık 100 Bin kişilik kalabalık bir ordu ve güçlü savaş teçhizatları ile uzun sürebilecek bir savaşa karşı tedarikliydiler. Selçuklu ordusu ise hem sayıca daha az hem de teçhizat bakımından daha zayıf durumdaydı. Kılıç Arslan, önce kendisine bağlı küçük beyliklerden asker takviyeleri yaparak Askeri gücünü Bizans ordusuna eşdeğer hale getirdi. Selçuklu ordusu, Bizans ordusuna göre daha zayıf teçhizatlara sahipti ancak hareket kabiliyeti daha yüksekti. Bulundukları sarp geçitte stratejik olarak bunu gerektiriyordu. Dağ geçitlerinin yamaç ve doruklarına konuşlanarak ağır Bizans ordusunu hırpalayacak ve mukavemetlerini kırdıktan sonra taarruz edeceklerdi.
Bizans ordusunun tecrübeli komutanları, Selçukluların bu stratejisini fark ettiler ve Manuel’i uyardılar. Ancak daha tecrübesiz ve kendine güvenen prensler, şan ve şöhret kazanmak için zor olanı tercih ediyor ve Manuel’e baskı yapıyorlardı. İmparator Manuel, neticede tecrübeli komutanlarını dinlemeyip Selçukluların kurguladığı gibi dağ geçitlerinin içerisinden girmeye karar verdi. Bizans ordusu, geçitten ilerlemek 4 ayrı kola bölündü. Önde piyadelerden oluşan öncü güçler, arkasında yine piyadeler ve süvarilerden oluşan ardıllar, arkalarından ise ordunun ana kuvvetleri bulunuyordu. En arkada ise mancınıklar, harp araçları ve erzak stokları ilerleyecekti.
17 Eylül 1176 günü, Bizans öncü kuvvetleri, dar ve sarp geçitlerden içeri girmeye başladılar. Bizans Ordusu, düşündüklerinin aksine öncü kolu ile girerken zorlanmamış ve büyük kayıplar vermemişti. Peşinden gelen Ana kolda az bir zayiatla geçitten ilerleyebilmekteydi. Selçuklu ordusu, Bizans öncü kuvvetlerinin ilerlemesiyle stratejik bir hamle yaparak geçi çekildiler ve dağ geçitlerine konuşlandılar. Bizans öncü kolu ve ana kuvvetleri geçidin dar bölgesinden henüz geçmişken onları takip eden mancınık ve ağır savaş araçlarından oluşan ardılları da geçide girmek üzereydiler. Selçuklular, sarp alanlara konuşlandıkları yerlerden bu esnada aşağı inip öncü ve ana kuvvetleri geçidin içinde tutarak taarruza geçtiler. Mancınık ve vurucu güçlerinden yoksun kalan öncü ve ana güçler, hızlı hareket eden Selçuklu süvari ve yaya birliklerine karşı direnemeyip ağır kayıplar vermeye başladılar. Selçuklu ordusu, gerçekleştirdiği ani ve yoğun saldırılarla Bizans ordusunun sağ kanadını tamamen yok etmeyi başardı. Bizans’ın merkezi gücünü geçit içinde hapsedip taarruz eden Selçuklular, sonrasında ise geçide henüz girememiş olan mancınık ve ağır savaş araçlarına hücum ederek geçitten içeri girmelerini engellediler. Bizans ordusu geçidin içerisinde sıkışmış, hareket imkânı fevkalade zor olan bir alanda kendisini korumaya çalışıyordu. Ağır savaş arabaları ve mancılıklar ise yaya güçlerden destek alamadıkları için ok atışlarıyla zarar görüyor ve ilerleyemez duruma geliyordu. Ne mancınıklar geçidin içine girmiş olan ordunun merkezi gücüne yardım edebiliyor, ne de merkezi yaya kuvvetler ağır savaş araçlarına yapılan saldırılara karşı yardıma gidebiliyorlardı. Üstelik sağ kanadı tamamen yok olan Bizans ordusu, bu kez sol kanadına yoğun taarruzlar alıyor ve ağır kayıplar veriyorlardı.
Bizans ordusu, bulundukları alanın fiziki imkânsızlıklarından ötürü saldırının ne taraftan geldiğini bile anlayamıyor, disiplinsiz bir şekilde rastgele hareket eden yaya kuvvetler, yamaçlar arasına sıkışıp isabetli okçuların açık hedefi haline gelerek ağır kayıplar veriyorlardı. Sağ kanadı tamamen imha edilen Bizans ordusu, sol kanadını savunmaya çalışırken, komutan Yannis Kantakuzenos’un öldürülmesi ile kontrolü tamamen kaybettiler. Bizans ordusu artık inisiyatifi elinde tutamıyordu. İmparator Manuel ise savaşmaktan çok içine düştüğü cendereden kurtulmak için uğraşıyordu. Zira artık savaşmak yerine geçitten çıkmanın yollarını arıyordu. Kalan askerleriyle savunma kolları oluşturarak küçük gruplar halinde geçitten çıkmaya başladılar. Kollar halinde geçitten çıkmayı başaran Bizans ordusu, geçide giremeyen ardılları ile birleştiler ancak ağır kayıplar vermişlerdi ve savaş alanından geri çekilmeleri mümkün değildi. Selçuklu ordusu, taarruzlarına gece de son vermedi. Gece Süvari hücumları, sabah okçu akınlarıyla devam ediyor, Bizans ordusu ise manevra yapamadan karşı koymaya çalışıyordu. Öyle ki ; İmparator Manuel, savaşın kötü gidişatı üzerine geri çekilmeyi düşünmüş ancak komutan ve prenslerinin ağır itham ve eleştirilerine maruz kalarak bu kararından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Miryokefalon Savaşının 3. Gününde, Bizans ordusunun ağır savaş teçhizatları ve mancınıklarla donanmış birlikleri tamamen yok olmuş ve tamir edilemez duruma gelmişti. Sefere çıkarken Selçuklu ordusunu mağlup ettikten sonra Antakya’ya sefer yapacağını düşünen Manuel, Miryokefalon Ovasında çaresiz ve mağlubiyeti kabullenmiş bir duruma düşmüştü.
Bizans ordusunun tecrübeli komutanları, Selçukluların bu stratejisini fark ettiler ve Manuel’i uyardılar. Ancak daha tecrübesiz ve kendine güvenen prensler, şan ve şöhret kazanmak için zor olanı tercih ediyor ve Manuel’e baskı yapıyorlardı. İmparator Manuel, neticede tecrübeli komutanlarını dinlemeyip Selçukluların kurguladığı gibi dağ geçitlerinin içerisinden girmeye karar verdi. Bizans ordusu, geçitten ilerlemek 4 ayrı kola bölündü. Önde piyadelerden oluşan öncü güçler, arkasında yine piyadeler ve süvarilerden oluşan ardıllar, arkalarından ise ordunun ana kuvvetleri bulunuyordu. En arkada ise mancınıklar, harp araçları ve erzak stokları ilerleyecekti.
17 Eylül 1176 günü, Bizans öncü kuvvetleri, dar ve sarp geçitlerden içeri girmeye başladılar. Bizans Ordusu, düşündüklerinin aksine öncü kolu ile girerken zorlanmamış ve büyük kayıplar vermemişti. Peşinden gelen Ana kolda az bir zayiatla geçitten ilerleyebilmekteydi. Selçuklu ordusu, Bizans öncü kuvvetlerinin ilerlemesiyle stratejik bir hamle yaparak geçi çekildiler ve dağ geçitlerine konuşlandılar. Bizans öncü kolu ve ana kuvvetleri geçidin dar bölgesinden henüz geçmişken onları takip eden mancınık ve ağır savaş araçlarından oluşan ardılları da geçide girmek üzereydiler. Selçuklular, sarp alanlara konuşlandıkları yerlerden bu esnada aşağı inip öncü ve ana kuvvetleri geçidin içinde tutarak taarruza geçtiler. Mancınık ve vurucu güçlerinden yoksun kalan öncü ve ana güçler, hızlı hareket eden Selçuklu süvari ve yaya birliklerine karşı direnemeyip ağır kayıplar vermeye başladılar. Selçuklu ordusu, gerçekleştirdiği ani ve yoğun saldırılarla Bizans ordusunun sağ kanadını tamamen yok etmeyi başardı. Bizans’ın merkezi gücünü geçit içinde hapsedip taarruz eden Selçuklular, sonrasında ise geçide henüz girememiş olan mancınık ve ağır savaş araçlarına hücum ederek geçitten içeri girmelerini engellediler. Bizans ordusu geçidin içerisinde sıkışmış, hareket imkânı fevkalade zor olan bir alanda kendisini korumaya çalışıyordu. Ağır savaş arabaları ve mancılıklar ise yaya güçlerden destek alamadıkları için ok atışlarıyla zarar görüyor ve ilerleyemez duruma geliyordu. Ne mancınıklar geçidin içine girmiş olan ordunun merkezi gücüne yardım edebiliyor, ne de merkezi yaya kuvvetler ağır savaş araçlarına yapılan saldırılara karşı yardıma gidebiliyorlardı. Üstelik sağ kanadı tamamen yok olan Bizans ordusu, bu kez sol kanadına yoğun taarruzlar alıyor ve ağır kayıplar veriyorlardı.
Bizans ordusu, bulundukları alanın fiziki imkânsızlıklarından ötürü saldırının ne taraftan geldiğini bile anlayamıyor, disiplinsiz bir şekilde rastgele hareket eden yaya kuvvetler, yamaçlar arasına sıkışıp isabetli okçuların açık hedefi haline gelerek ağır kayıplar veriyorlardı. Sağ kanadı tamamen imha edilen Bizans ordusu, sol kanadını savunmaya çalışırken, komutan Yannis Kantakuzenos’un öldürülmesi ile kontrolü tamamen kaybettiler. Bizans ordusu artık inisiyatifi elinde tutamıyordu. İmparator Manuel ise savaşmaktan çok içine düştüğü cendereden kurtulmak için uğraşıyordu. Zira artık savaşmak yerine geçitten çıkmanın yollarını arıyordu. Kalan askerleriyle savunma kolları oluşturarak küçük gruplar halinde geçitten çıkmaya başladılar. Kollar halinde geçitten çıkmayı başaran Bizans ordusu, geçide giremeyen ardılları ile birleştiler ancak ağır kayıplar vermişlerdi ve savaş alanından geri çekilmeleri mümkün değildi. Selçuklu ordusu, taarruzlarına gece de son vermedi. Gece Süvari hücumları, sabah okçu akınlarıyla devam ediyor, Bizans ordusu ise manevra yapamadan karşı koymaya çalışıyordu. Öyle ki ; İmparator Manuel, savaşın kötü gidişatı üzerine geri çekilmeyi düşünmüş ancak komutan ve prenslerinin ağır itham ve eleştirilerine maruz kalarak bu kararından vazgeçmek zorunda kalmıştır. Miryokefalon Savaşının 3. Gününde, Bizans ordusunun ağır savaş teçhizatları ve mancınıklarla donanmış birlikleri tamamen yok olmuş ve tamir edilemez duruma gelmişti. Sefere çıkarken Selçuklu ordusunu mağlup ettikten sonra Antakya’ya sefer yapacağını düşünen Manuel, Miryokefalon Ovasında çaresiz ve mağlubiyeti kabullenmiş bir duruma düşmüştü.
Miryokefalon Savaşının Sonuçları
Ordusu savaş meydanında komuta eden Selçuklu Sultanı 2. Kılıç Arslan, stratejik avantajlarını ortadan kaldırıp ağır hasarlar verdiği Bizans ordusunu tam anlamıyla sindirmiş ve üstünlüğü ele almıştı ancak savunma yaparak giderek daha az kayıp vermeye başlayan Bizans ordusunu tamamen yok etmenin kolay olmayacağını görüp İmparator Manuel’e barış yapmayı tercih etti. Elçisini, bir İran savaş atı ve bir kılıç hediyesiyle birlikte barış şartlarını müzakere etmek için Manuel’e gönderdi. Yapılan müzakere de Eskişehir ve Gümüşsu kalelerinin boşaltılıp yıkılması şartıyla Bizans ordusunun hücuma uğramadan geri çekilebileceğini teklif edince Manuel, içinde bulunduğu çaresiz durumunda tesiriyle barış teklifini derhal kabul etmiştir. Nihayetinde Miryokeflon Savaşı Bizans için bir hezimet, Selçuklular için ise Anadolu’nun hâkimiyetini kesinleştirdiği mühim bir başarı olmuştur.
Miryokefalon Savaşı ile Selçuklular, Anadolu üzerindeki hakimiyetlerini kesinleştirmiş, Bizans bu tarihten sonra Anadolu üzerindeki emellerinden vazgeçmek zorunda kalmıştır.
0 coment�rios: